ANA SAYFA     HAKKIMIZDA     MÜZE     ŞEHİTLERİMİZ     DOKÜMAN ARŞİVİ     FOTOĞRAF ARŞİVİ     GEZİ     YAZARLARIMIZ     İLETİŞİM  
 
  Müze  
  1. Dünya savaşı  
  İtilaf Dev. Savaş Planları  
  Ordular  
  Savaşa Girmemiz  
  Komutanlar  
  Çanakkale Savaşı  
  Deniz Savaşları  
  Hava Savaşları  
  Kara Savaşları  
  Cephede Koşullar  
  Gaz Kullanıldı mı?  
  Savaşın Sonuçları  
  Savaşın Etkileri  
  Çanakkale ve Yahudiler  
  Şehitlerimiz  
  Gazilerimiz  
  57. Alay Tarihi  
  Asker Mektupları  
  Anzaklar  
  Arşivlerde Çanakkale  
  Çanakkale Gençlik ve Sporcular  
  Asker İmamlar  

Sitede Ara


 

Arşivlerde Çanakkale

« Geri   

10 Ağustos 1915 tarihli Times gazetesinde bizzat Seddülbahir cephesinde bulunmus olan bir İngiliz doktorun Müttefikler ile Osmanlı kuvvetleri arasında meydana gelen çarpısmalarla ilgili gözlemleri..
"10 Ağustos 1915 tarihli Times gazetesinde bizzat Seddülbahir cephesinde bulunmus olan bir İngiliz doktorun Müttefikler ile Osmanlı kuvvetleri arasında meydana gelen çarpısmalarla ilgili gözlemlerini anlatan mektubunun tercümesi"



10 Ağustos sene 1915 tarihli Times gazetesinden Çanakkale dârü'l-harbinde bulunmus olan bir İngiliz doktorunun göndermis olduğu mektubun tercümesidir.

Avustralya Kolordusu'yla bulunmakda iken kolumun zehirlenmesi ve hemen iltiyâm bulması dolayısıyla hizmet-i fi‘liyede yapacak bir isim olmadığından arzu ve ihtiyârıma göre şs aramakda iken geçen Pazar günü âmirim tarafından çağırıldım ve Çanakkale'den yaralı getirecek olan ufak ve serî bir gemiye memur edildim.
Aynı gün zevâlden sonra Helles Burnu'na vardık ve hasta naklediciler ile birlikde hemen karaya çıkarak ateş hattının gerisinde bulunan müdâvât-ı evveliye mevkiine sitâbân olduk. O gün sibh-i cezîre üzerinde dehsetli bir toz fırtınası hüküm sürüyor, sıcak haddinden asırı bir derecede bulunuyor ve tahammül-fersâ kerîh bir koku da etrafdakileri taciz ediyordu. Her iki tarafın ateş hattı arasında takrîben üç millik bir sahada binlerce cesedler yatıyor ve bunlardan bazıları haftalardan beri burada bulunuyor ve kimse bunları nakletmek cesaretinde bulunamıyordu. Çünkü etrafda bulunan düsman avcılarının dâne-i helâkine hedef olmak, ölmek korkusu var. Hücum ertesi günü sabahleyin erkenden baslayacağı cihetle simdilik bize yapacak bir is yokdu.

Binâenaleyh biz de teskerelerimizi bir siperin içine yerlesdirerek bunların üzerinde uykuya vardık. Sabahleyin dört buçukda uyandım ki, gecenin rutubetinden elbiselerim sırsıklam kesilmis ve ben de titriyorum. Çok geçmeden arkamızda bulunan topçuların bombardımana baslamasıyla husûle gelen heyecan, ıslak olan elbiselerimi kurutdu ve beni de ısıtdı. Seddülbahir'in sırtlarına yerlestirilmis olan bataryalarımızdaki toplar dakikada on iki mermi endaht etdikleri cihetle basımızın üstünden mermilerimiz yağmur tanesi gibi düşman tarafına homurdanarak gidiyordu. Siper içinde etrafımda bulunan efrâd, müteheyyic bir halde çocuklar gibi fırlayarak mermilerden mütehassıl bî-âmân kuvve-i isti‘âliyenin havaya kaldırdığı toz ve toprağı temâsa ediyor ve sarapnel dolusu altında yaz günesinin te’siri tahtında kar nasıl erirse düşman tel mâni‘alarının da ol vechile eridiği nazar-ı hayretle görüyordu.

En nihayet hücum emri verildi ve efrâdımız setâretinden el çırparak, haykırarak Türk saff-ı harbine yıldırım gibi hücuma basladı. Bu ana kadar sakin ve sâmit duran Türkler öldürücü öyle bir ates açdılar ki, saff-ı harbimizde der-akab bosluklar görünmeye, efrâdımız orak makinesine tutulmus basaklar gibi yerlere yıkılmaya basladı. Aman Allahım, bu ne kanlı bir sahne idi! Bizler derhal düsenleri kaldırıp akan kanlarını dindirmeye, yaralarını sarmaya basladık. Der-akab önümüzde olan her bir sey karıştı. Arazi, dereler ile parça parça ayrılmıs ve siperler her tarafa uzanmıs ve bunun üzerinde görebildiğimiz bir sey var ise o da intizâmdan ârî bir sûretde bir sürü insanın gırtlak gırtlağa, göğüs göğüse muharebe ederek birbirlerinin kanlarını içmeleri idi. Derken alkıs tufanı bir daha kopdu ve bunu sedîd bir hücum takib eyledi ve bir tabur İskoçya efrâdı yıldırım gibi bir süratle yanımızdan geçerek arkadaslarının imdadına koştu ve bunlar da bu karısıklıkda kayboldular. Bu zamanda teskerelerimiz tamamen doldu, müdâvât-ı evveliye mevkiine döndük ve tüfek sesleri gitdikçe hafiflesiyordu. Eğer buna uyku denebilirse o gece Seddülbahir'de uyudum. Daha doğrusu yere uzandım. Çünkü Türk kıta‘âtı o gece iki mütekâbil hücum yapdı ve muharebe iniltisi eksik olmadı.

Uzanmıs olduğum yerin yüz yarda yakınında bir Fransız bataryası vardı. Sabaha kadar "bank bank bank" diye top atıp durdu. Ertesi sabah saat dört buçukda bir dürbün buldum ve yakınımda bulunan en yüksek bir tepeye çıkdım. Ne cereyan etmekde olduğunu anlamak pek müskildi. İptidai bir bombardımandan sonra efrâdımız yine ileriye atıldı ve icab eden siperleri tutdular. Efrâdımızın hareketine hiçbir sey mani olamıyor ve bir araya toplanarak önlerinde bulunan ikinci bir hatta daha hücum ediyorlar, kosuyorlar, ilerliyorlar, önlerine gelen her mâni‘ayı deviriyorlar. Fakat öyle bir noktaya vâsıl olmuslardı ki, orada kendilerini ( ihâta edilmis) bir halde buldular. Çünkü arkalarında bırakmıs oldukları bos siperlere Türkler arılar gibi hücum ederek zabt etmis ve askerlerimizi çevirmislerdi. Bunları kurtarmak üzere bir taburluk bir kuvve-i imdadiye daha yollandı. Bu tabur siperi kazandı ve ileriye hücum etdi. Türkler bu defa siperi istirdâd etdiler. Ben o gün öğleden sonra birçok yaralılar ile gemi dolusu hareket etdim.

17 Ağustos sene 1331 / 30 Ağustos 1915
BOA, HR. MA, 1141/46
Çanakkale Müzesi
 
 

Sitede yayınlanan her türlü yazı, haber, resim, şiir, müzik ve videonun izinsiz kullanılması, yayınlanması yasaktır.

 

Tasarım & Programlama ÜÇBOYUT