ANA SAYFA     HAKKIMIZDA     MÜZE     ŞEHİTLERİMİZ     DOKÜMAN ARŞİVİ     FOTOĞRAF ARŞİVİ     GEZİ     YAZARLARIMIZ     İLETİŞİM  
 
  Müze  
  1. Dünya savaşı  
  İtilaf Dev. Savaş Planları  
  Ordular  
  Savaşa Girmemiz  
  Komutanlar  
  Çanakkale Savaşı  
  Deniz Savaşları  
  Hava Savaşları  
  Kara Savaşları  
  Cephede Koşullar  
  Gaz Kullanıldı mı?  
  Savaşın Sonuçları  
  Savaşın Etkileri  
  Çanakkale ve Yahudiler  
  Şehitlerimiz  
  Gazilerimiz  
  57. Alay Tarihi  
  Asker Mektupları  
  Anzaklar  
  Arşivlerde Çanakkale  
  Çanakkale Gençlik ve Sporcular  
  Asker İmamlar  

Sitede Ara


 

Cephede Koşullar (yeni)

« Geri   

    Askerlerin Sosyal İhtiyaçlarının Temini     Bitler
    Cephede Askerin Maneviyatı     Dinlenme ve Eğlence
    Hastalıklar     Sinekler
    Siperde Koşullar     Siperde Koşullar
    Su Sorunu     Yaralı ve Ölüler
    Yiyecek
 

Su Sorunu

   Paylas

Sefer süresince Gelibolu’da su bir sorundu. Yerel kuyular yarımadanın normal halkı için yeterliyse de, on binlerce susuz insan ve hayvan için çok acil olarak yeni önlemler alınmasını gerektiriyordu. İlk günlerde ele geçirilip kullanılan yerel stokların kendi sorunları vardı. Bunlar Türklerin kontrolünde olduklarından ve çoğunlukla çarpışarak ele geçirildiklerinden zehirli veya kirli olma riski bulunuyordu.askerler bunu hiç unutmuyorlardı.

Mataralarımızın kenarına bacaklarımızdaki dolaklardan binini çözüp bağlar ve kuyuya sarkıtırdık. Ama o suda hep garip bir tat olduğunu söylerdik. Bunu birkaç kere tekrarladıktan sonra istihkamcılar gelip aşağı çengellerini salladılar ve bir ceset çıkardılar. Cesedin oraya nasıl girdiği ve ne kadardır orada olduğu konusunda hiçbir şey bilmiyorduk: (Deniz Eri Steve Moyle)

Bu tür hikayeler çok yaygındı: “Orada içecek tek şey sanki içinde bir katır leşi varmış gibi (herhalde de vardı) tadı olan pis bir kuyudan sağlanıyordu. Ama bize temizleyici tabletler veriyorlardı ki, onlar atınca suda sanki iki katır leşi varmış gibi oluyordu” Deniz suyunu buharlaştırarak da su stoku arttırılmaya çalışılıyordu. Nisanda V Kumsalı’nda bunun da meşum bir yanı vardı: ‘Deniz suyu buharlaştırıcısı kullanıyorduk. Ama denizin kandan ötürü kırmızı olduğu söylentileri yayılınca insan onu da rahat rahat içemiyordu. Yaptığımız çayın renginin kapkara olduğunu hatırlıyorum ki, hiç de iştah açıcı değildi.” Daha sonraları bile buharlaşmış suy pek popüler olmamıştı: “Bu buharlaşmış deniz suyunun hep ılık ve biraz yağlı ve uzlu bir tadı var. Bunu güneşten kavrulduğun bir yerde içtiğini düşün” İstihkamcılar yerel stoklardan yararlanma yoluna gittiler:

Yüksek yamaçlardan akan suyu görüyorduk. Kesinlikle saf içme suyu ve çok serin. Nortan tüplerini toprağa çaktık. Bu borular iki metre boyundaydılar ve birbirlerine vidalanıyordu. Çeşitli aşamalarda pompalar kurarak iyi bir su stoku elde edebildiğimizi gördük. Suyu orada kurduğumuz büyük yalaklara pompaladık. Daha sonra yüksek bir yerde bir rezervuar inşa ettik. Yamaçlardan taşları çıkartmak bizim işimizdi. Sonra oraya tepeleme su doldurduk. Cephedekiler su arabalarını oraya gönderip su alırlardı. (İstihkam eri Leslie Mathews)

Yerel su kaynaklarına ek olarak Mısır’dan getirilen suyla destekleniyordu. İstihkamcıların bütün çabasına rağmen sorunlar o kadar büyüktü ki, sefer gücü boşaltılana kadar Mısır suyuna bağlı kalmak zorunda kalınmıştı. Sorun kıyıya gelen suyun taşınmasıydı. Zion Katır Birlikleri’nden Yarbay Patterson hazırlıkları şöyle hatırlamaktadır.

Gelibolu’daki görevlerimizden biri siperdeki askerlere su taşımaktı ve bir İskenderiye firmasına binlerce yağ tenekesi ısmarlanmıştı. Katırların tenekeleri taşıyabilmeleri için eyerlere ahşap çerçeveler de yaptırılmıştı. Her katır bunlardan dört tanesini taşırdı ki, bu da on altı galon (yaklaşık 80 litre) su demekti. (Yarbay John Patterson)

Katırlar ve sürücüleri büyük miktarlarda su taşımışlarsa da , en yaygın bulunan yük hayvanı sıradan erlerdi. Bunlar cephede kendi sularını derme çatma kuyulardan sağlamaya çalışırlardı.

Siperde bir çukur kazar ve su birikmesini beklerdik. Bu suyu kaynatırdık aöa yine de rengi süt beyazı olurdu ve zımpara gibi taneleri vardı. Çay tadını biraz alırsak da, askerler suyun tadından o kuyunun yakınında bir Türk’ün mü yoksa bir İngiliz’in mi gömülü olduğunu söyleyebilirlerdi. (Üsteğmen Leslie Grant)

Bu kaynakların çoğunda hastalık kapma riski, askerlerin suyu kullanmadan önce klorlamalarını gerektiriyordu.

Doktorumuz kendini, içilmeden önce suyu klorlamanın uzmanı sanıyordu. Suyunu yemekte bizimle içer ve, “Ben bu klor işini bilirim, hiç tadı yoktur ve çok güvenlidir,” derdi. Ama ben ona suyu klorlamadan önce tenekelerden aldığımızı söyleyemezdim. Kimse hastalanmadı sonuçta. Doktorun bunu asla öğrenmediğine eminim. (Teğmen John Chitty)


Bu Yazı 7432 kere okunmuştur.


Sayfalar 1
 

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Cephede Su

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Sahilde Arıtma Yapılan Su Tankları

 
 

Sitede yayınlanan her türlü yazı, haber, resim, şiir, müzik ve videonun izinsiz kullanılması, yayınlanması yasaktır.

 

Tasarım & Programlama ÜÇBOYUT