ANA SAYFA     HAKKIMIZDA     MÜZE     ŞEHİTLERİMİZ     DOKÜMAN ARŞİVİ     FOTOĞRAF ARŞİVİ     GEZİ     YAZARLARIMIZ     İLETİŞİM  
 
  Müze  
  1. Dünya savaşı  
  İtilaf Dev. Savaş Planları  
  Ordular  
  Savaşa Girmemiz  
  Komutanlar  
  Çanakkale Savaşı  
  Deniz Savaşları  
  Hava Savaşları  
  Kara Savaşları  
  Cephede Koşullar  
  Gaz Kullanıldı mı?  
  Savaşın Sonuçları  
  Savaşın Etkileri  
  Çanakkale ve Yahudiler  
  Şehitlerimiz  
  Gazilerimiz  
  57. Alay Tarihi  
  Asker Mektupları  
  Anzaklar  
  Arşivlerde Çanakkale  
  Çanakkale Gençlik ve Sporcular  
  Asker İmamlar  

Sitede Ara


 

Cephede Koşullar (yeni)

« Geri   

    Askerlerin Sosyal İhtiyaçlarının Temini     Bitler
    Cephede Askerin Maneviyatı     Dinlenme ve Eğlence
    Hastalıklar     Sinekler
    Siperde Koşullar     Siperde Koşullar
    Su Sorunu     Yaralı ve Ölüler
    Yiyecek
 

Yaralı ve Ölüler

   Paylas


Kendi siperlerini temizlesen bile ara bölgedeki cesetler oldukları yerlerde kalıyorlardı. Fırsat bulunduğu zamanlar geceleri bunlar için bir ekip gönderiliyorsa da, birçok yerde bu oradaki ceset sayısını arttırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Askerler çaresizlik içinde çeşitli yollar denemeye başlamışlardı:

Bir Türk devriyesinin geldiğini hatırlıyorum, onlardan iki üç tanesini vurduğumuz için çok gururlanmıştık. Cesetlerinin orada yattığını görünce de gururdan göğsümüz kabarmıştı. Ama koku korkunçtu. Cesetlere ateş ederek kokudan kurtulacağımızı sandık ama cesetler giderek daha çok şişmeye başladılar. Ne kadar kurşun sıksak boşunaydı. Gazların uçup gideceğini sanmıştım ama bu uzun, çok uzun bir süre gerçekleşmedi. (Teğmen Eric Wolton)


Askerler bir süre sonra bu koşullara alışmışlardı. "Bir sipere girdiğimizde bir cesetle karşılaştık. Siperin büyük bir kısmı toprakla örtülü cesetlerden yapılmıştı. Bir yerden bir el uzanıyordu. Kurumuş olduğuna bakılırsa öleli iki üç hafta olmuş olmalıydı. Bir Yeni Zelandalı, 'Onu bir süreden beri tanırım, çok sıskaydı herhalde dedi. İlk gördüğümüzde el bize hiç komik gelmemişti. Ama sonraları o kadar nasır bağladık ki, oradan geçen herkes o eli tutup sıkardı

"Ve ölüler sonunda taburların nüktecileri için birer araç olmuştu. "Bir haberleşme siperinin tepesinde topraktan yarı yarıya çıkmış bir ceset kafası gördüm. Güneş kafatasının üzerindeki bütün saçları yakıp dökmüş, geriye kalan parlak düz yere biri çıkmaz mürekkeple "R.I.P." (Huzur İçinde Yatsın) harflerini yazmıştı."


Askerlerden çoğu kaderci bir iyimserlik içindeydiler ve her nedense kötülüğün sadece arkadaşlarına olacağına inanırlardı. "Bizlere bir şey olacağına pek inanmazdık, hep başkasının öleceğini düşünürdük."Bazıları batıl inançları olmamakla övünürler, sağ kalacaklarına kesinlikle inanırlardı, "öldürülebileceğim aklıma bile gelmemişti. Bir ara on üç sayısının uğursuz olduğu söylentileri yayıldı. Hepimizin vasiyetnamesini yapması zorunluydu ve benimkini on üçüncü sayfaya yazmıştım. Pek çoğu gibi. Hepsi sayfaları on üçten on dörde değiştirmeye başladılar. Ben benimkini olduğu gibi bıraktım."

Her asker ateş altında moralini korumak için kendine bir neden bulmak zorundaydı. "Benim en korktuğum şey korkumu göstermekti. Ateş edildiği zaman biraz olsun korkmayan bir insan olduğunu sanmıyorum. Ben de bundan hiç memnun değildim ama korktuğumu göstereceğimden çok korkardım." Askerlerden çoğu arkadaşlarının da kendileri kadar korktuklarını bilirlerdi, ancak önemli olan bu korkuların çatışmadaki performanslarını etkilemesine izin vermemekti. Mektupları, Gelibolu yaşantısı hakkında bilgi verirken eğlendirmeyi de amaçlayan Binbaşı Norman Burge o nükteciliği yeniden baş gösterene kadar bir iki satırda derindeki duygularını şöyle açığa vuruyordu:

İnsanın çeşitli anlardaki duygularını analiz etmeye çalışıyor ve bunun gayet güç olduğunu görüyorum. Bence insanda genelde öyle söz edecek fazla bir duygu yoktur, ama bir an gelir ki, olaylara daha sonra utanacağın bir ışık altında bakarsın. Yani ötekilerin de aynı şeyi hissettiklerini bilmediğin takdirde. Onların da bunları hissettiklerini biliyorum, çünkü bunu kendilerine sordum ve hissettiklerini söylediler. Böylece herbirimiz diğeri¬nin böyle heyecanlı anlarını olduğunu öğrenerek mutlu olduk, örneğin bir pazartesi bu dinlenme kampında... Salı gecesi 100 metrelik bir ilerleme yapılacağını duyduk. Salı sabahı sedyeciler ve 'sargı istasyonları' ve hattın neresinde olacağımız hakkında bir haber yayıldı. Bir an için kendini sanki kahvaltını etmemişsin gibi hissettiğini itiraf ederim... İnsan çok kolaylıkla aklına, olabilecek korkunç şeyleri getiriyor... Bu huzur kaçırıcı duygu genelde belirli saatte bir şey yapmak zorunda olduğunda ve oturup o saati beklediğinde gelir. Ama yapman gerekeni yapmaya başladığında o duygu birden kaybolur ve ondan sonra devletin dullara yaptığı yardımın ne kadar yetersiz olduğunu ve dünyanın sensiz nasıl devam edebileceğini düşünmez olursun. (Binbaşı Norman Burge)

Savaş stresi, tüm yaşamlarının böyle bir ana hazırlık olduğunu hisseden binlerce genç için en büyük sınavdı. Teğmen Horridge bu sınavla, İngilizlerin 4 Haziran Seddülbahir taarruzunda cephe garnizonundayken karşılaştı:

Siperden bakınca Manchester Taburu'ndan yaralanmış birinin otuz metre ileride yüzüstü yattığını ve elini kaldırmakta olduğunu gördüm. Aklıma ilk gelen şey ortalıkta maden parçaları uçuşurken oraya gidersem ne olacağı oldu. Adamı görünce bunun beklediğim an olduğunu anladım. Hemen gidip de bir şey yapmazsam, bütün yaşamım boyunca o andaki başarısızlığımı hatırlayacaktım. Başaramadığımı kendimden başka kimse bil¬meyecekti. Bu duygularla zorlanarak gidip onu getirmeye karar verdim. Bizim takımdan Parkes'ın yanına gidip, "Parkes, gel şunu getirelim," dedim. Parkes siperden atladı, ben de onu izledim. Daha beş metre gitmemiştim ki, kaburgalarıma bir balyoz indirilmiş gibi oldu ve vurulduğumu anladım. Vurulduğum anda Manchester'lıyı getirme düşünceleri kaybolmuştu tek düşündüğüm sipere geri dönebilmekti. Döndüm ve iki metre derinliğinde olan siperimize atladım ve ayağımı burktum ki, onun geçmesi aldığım yaranın geçmesinden uzun sürdü. Parkes, Manchester'lıyı getirdi ama adam öğleden sonra öldü. (Teğmen George Horridge)

Manevi gücün birçok değişik kaynakları vardı. Bazıları motivasyonlarını 'dava'nın haklılığına olan inançlarında buluyorlardı:

Bir askerin memleketini görmeden önce yapması gereken iş çok büyüktür ve bu görev ancak başlamış görünüyor. Ve bu her ne pahasına olursa olsun yapılmalıdır. Adalet galip gelmelidir. İngiltere, Britanya İmparatorluğu kendisini tehdit eden ölümcül tehlikeden kurtulmalıdır. İnsanlık ve uygarlık onu yok etmeye çalışan çirkin canavarın pençelerinden kurtarılmalıdır. Burada en karamsar düşüncelerimizde olduğundan daha uzun bir zaman kalacağımız anlaşılıyor. Ama dayanıklılığımız kendisinden istenen fedakârlığa eşit olmalıdır. Tanrı yardımcımız olsun! (Binbaşı Claude Foster)

Bu Yazı 33056 kere okunmuştur.


Sayfalar  1 23 4
 

Resmi Büyütmek için tıklayın...

!6-19 Mayıs Türk Tarruzu Sonrası Etrafa Yayılmış Türk Şehitleri

Resmi Büyütmek için tıklayın...

19 Mayıs 1915 Cesaret Tepe Şehitlerimiz İngiliz Siperleri Önünde ( Şahin Aldoğan Arşivi)

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Cenazelerin Gömülmesi

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Muharebe Esnasında Arkadaşlarına Son Görev

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Yaralıların Gemilere Taşınması

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Muharebe Alanında Yaralı Taşıyan Ambulans

 
 

Sitede yayınlanan her türlü yazı, haber, resim, şiir, müzik ve videonun izinsiz kullanılması, yayınlanması yasaktır.

 

Tasarım & Programlama ÜÇBOYUT