ANA SAYFA     HAKKIMIZDA     MÜZE     ŞEHİTLERİMİZ     DOKÜMAN ARŞİVİ     FOTOĞRAF ARŞİVİ     GEZİ     YAZARLARIMIZ     İLETİŞİM  
 
  Müze  
  1. Dünya savaşı  
  İtilaf Dev. Savaş Planları  
  Ordular  
  Savaşa Girmemiz  
  Komutanlar  
  Çanakkale Savaşı  
  Deniz Savaşları  
  Hava Savaşları  
  Kara Savaşları  
  Cephede Koşullar  
  Gaz Kullanıldı mı?  
  Savaşın Sonuçları  
  Savaşın Etkileri  
  Çanakkale ve Yahudiler  
  Şehitlerimiz  
  Gazilerimiz  
  57. Alay Tarihi  
  Asker Mektupları  
  Anzaklar  
  Arşivlerde Çanakkale  
  Çanakkale Gençlik ve Sporcular  
  Asker İmamlar  

Sitede Ara


 

Savaşın Etkileri

« Geri   

    Almanya'ya Çanakkale Zaferinin Etkisi     Çanakkale Cephesi' nde Rusya
    Çanakkale Cephesi'nin Açılma Sebepleri     Fransa ve İtalya'ya Ç. Zaferi'nin Etkisi
    İngiliz Sömürgelerine Ç. Zaferinin Etkisi     İngiltere'ye Çanakkale Zaferinin Etkisi
    İngiltere'ye Mali ve Ekonomik Etkileri     Sosyo-Ekonomik ve Psikolojik Etkileri
 

Çanakkale Cephesi' nde Rusya

   Paylas


13 Temmuz 1841'de Boğazlar için tespit edilen yeni durum şöyle idi:

1-Osmanlı Devleti barış halinde bulunduğu devletlerin harp gemilerine boğazları kapamak hususunda Osmanlı İmparatorluğu öteden beri kaide olarak kabul edilmiş olan prensibi, gelecekte de yürürlükte bulundurmak yolunda kesin karar verdiğini bildirir.
2-Padişah eskiden olduğu gibi devlet elçilerinin muharebe hizmetinde bulunacak olan harp bayrağı taşıyan hafif gemilerine özel fermanlarla boğazlardan geçiş hakkı verebilir.
Rusya Hünkar İskelesi antlaşmasıyla görüldüğü gibi hem Osmanlının hem de Batılı devletlerin elini ayağını bağlamıştır. İngiltere ve Fransa'nın bu bölge üzerinde siyasi çıkarlarının olması aynı zamanda Osmanlı Devleti üzerinde Rus tehlikesinin geçiştirilmesi konusunda fayda sağlamıştır. Rusya'nın Osmanlı toprakları üzerindeki politikalarını yıllara göre sınıflandırabiliriz. Kırım savaşından sonra 1856'dan sonra 1870'li yıllara kadar Rusya Balkanlarda defansiftir, macera aramaz. Bundan sonra ikinci bir dönem görüyoruz, bu 1870'den Berlin Konferansı'na kadar olan bölümdür. Yani 1878'e kadar. Bu dönemde biz Panslavizm denen ideolojinin Rus Balkan politikasına çok yönlü etki yaptığını görüyoruz. Üçüncü bölüm 1878-1911'e kadar olan bölümdür. Bu bölüm Rus-Balkan politikasının iflası bölümüdür.

Sonuç olarak Rusya Boğazları ele geçirebilmek düşüncesi ile Çanakkale Cephesine dek adım adım ilerlemiştir. Boğazlar Rusya için özellikle 19. ve 20. yy olmazsa olmaz olarak nitelendirdiği siyasi isteklerinden en önemlisidir. Bu bölgenin ele geçirilmesi demek bütün dünya siyasetine özellikle batılı devletlerine hakim olmak manasını taşıyordu ona göre. İngiltere ve Fransa'nın Türkiye hakkındaki emelleri Rusya'yı oldukça tedirgin etmekle beraber Boğazlara hakim olmak emelinden vazgeçmemektedir. Rusya'nın İstanbul büyükelçisi Nelidof Çar III. Aleksandra 1882 de gönderdiği raporda Rusların Boğazlara hakim olma lüzum ve vesilelerini şöyle tespit etmiştir:
"Boğazların ele geçirilmesi bizce tarihi bir zarurettir. Bunun için şu üç yolu takip etmeliyiz:
1-Her an bir bahane ile çıkarılacak savaşla,
2-Dahili kargaşalıktan istifade edilerek İstanbul'a denizden yapılacak bir baskınla,
3-Osmanlı Devleti'nin sıkışık bir anında isteyebileceği Rus yardımı ittifakı bahanesiyle."
İşte Rusya tarih boyunca hep bu taktiklerden yararlanarak Osmanlı Devleti'ni alt ederek Boğazları ele geçirme çabası içersinde bulunmuştur.

Rusya'nın Emellerini Gerçekleştirebilmek İçin Başvurduğu Siyasi Politikalar
Osmanlı Devleti kaldırdığı Yeniçeri Ocağı'nın yerine henüz bir ordu tedarik edememişti. Bu suretle hızla gelişen Rus taarruzlarına karşı Osmanlı Devleti ancak müdafaa harpleri yapmak zorunda kalmıştı. Yetersiz ordusu ile bunu da başaramayınca Rus kuvvetleri Türk topraklarında hızla ilerlemeye başlamışlar. Rumeli'deki durum fecaat halini alınca Kafkas cephesinde de bozgunlar başlamış Erzurum, Kars, Ahıska ve Anapa kısa zamanda Rus kuvvetlerinin eline düşmüştü.

Osmanlının bu durum karşısında eli kolu bağlı bir şekilde olayların akışını değiştiremiyordu. Topraklarına göz diken Rusya karşısında makus talihine boyun eğmek zorunda kalıyordu. Kaldı ki topraklarını ve bunun yanında en önemlisi Boğazları koruyabilecek ne yeterli sayıda askeri ne de onların ihtiyaçlarını karşılayabilecek maddi gücü yoktu. Bu sebeple artan saldırılar neticesinde sulh istemek zorunda kalmıştı. Ve sulh isteyen taraf olduğu için Rusya'nın isteklerini kabul etmek mecburiyetinde kaldı. 14 Eylül 1829'da Edirne'de yapılan bu antlaşmaya göre;
Ruslar Rumeli yakasında, Tuna nehrinin ağzındaki adalar müstesna Osmanlılardan almış oldukları toprakları geri verecekler. Prut nehri harbden önce olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında sınır olacak. 2-Doğu Anadolu'da Pati, Anapa, Ahıska Rusya'ya bırakılacak. 3-Rus ticaret gemilerine Boğazlardan geçiş hakkı tanınacak Rus halkından olanlar Osmanlı topraklarında serbest ticaret yapabilecekler. 4-Eflak ve Boğdan'a yeni haklar tanınacak. Buralardaki kaleler yıktırılacak. Türk askerleri bundan böyle bu iki eyalette bulunmayacak... 6-Osmanlı Devleti Rusya'ya on bölümde ödenmek üzere on bir buçuk milyon duka altını tazminat olarak ödemeyi yüklenmektedir. 7-Osmanlı Devleti 4 Nisan 1826'da Yunanistan probleminin çözülmesi hususunda İngiltere ve Rusya arasında imzalanmış olan Petersburg protokolünü tanımayı kabul edecektir. Ruslar işte bu şekilde Osmanlının bütün zafiyetlerinden yararlanarak hiçbir fırsatı kaçırmıyor, Boğazlara ulaşabilmek için adım adım Osmanlıyı köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Ruslar hedeflerine ulaşabilmek için bütün durumları zorluyorlardı. Bunlar, giriştikleri siyasi ilişkilerden şu sonuçları çıkarabiliriz:
1-Osmanlı Devleti ile harp yaparak kendilerini İstanbul'dan ve Akdeniz'den ayıran engelleri ortadan kaldırmak,
2-Osmanlı İmparatorluğu menfaatleri olan devletlerden Avusturya, Fransa ve İngiltere ile fırsat düştükçe Osmanlı topraklarını paylaşmak,
3-Ve nihayet diğer devletlerin Rus ilerleyişine karşı gösterdikleri tepkileri önlemek üzere onlardan önce davranıp Osmanlı hamisi rolünü oynamak.

Osmanlının ekonomisinin buna bağlı olarak sosyal hayatının ve yönetim şeklinin de kötüye gitmesi batılı devletlerin Osmanlı üzerindeki düşüncelerinin değişmesine sebep oldu.
Osmanlı İmparatorluğu'nun önceleri Rusya tarafından hasta adam olarak nitelendirilmeye başlanması ve daha sonra İngiltere'nin de bu fikre katılması imparatorluğa zor anlar yaşatmıştır. Rusya bu ortamda hem Avrupa'da Balkanlarda hem de Asya'da Uzak Doğu'da yayılma politikası izlemektedir. Her şeyden önce bu kırk yıllık dönemde 1877-78 savaşının ve onun sonuçlarının gölgesindedir. Bu savaş ve onu izleyen Ayestefanos Antlaşması (3 Mart 1878) ve Berlin Antlaşması (13 Temmuz 1878) Türk-Rus ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur.

Bu Yazı 17856 kere okunmuştur.


Sayfalar  12 3 4 5 6 7 8
 

 
 

Sitede yayınlanan her türlü yazı, haber, resim, şiir, müzik ve videonun izinsiz kullanılması, yayınlanması yasaktır.

 

Tasarım & Programlama ÜÇBOYUT