1881 yılında İstanbul'da doğdu. Soğukçeşme Askeri Rüştiyesinde öğrenim gördü.
Harp Okulunu 1899'da piyade teğmeni olarak bitirdikten sonra, 1903'te kurmay
yüzbaşı olarak Harp Akademisinden mezun oldu. Selanik'teki üçüncü ordunun emrine
girdi. 1906'da binbaşı oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucuları arasına
katıldı. Bu topluluk içinde tutunup, kendini sevdirdi.II. Meşrutiyet'in ilan
edilmesinde önemli rol oynadı. Makedonya Genel Müfettişliği ve Berlin
Ateşemiliterliği gibi görevlerde bulundu. 31 Mart olayında Hareket ordusuna
katıldı. İşkodra mutasarrıfı ve cephe komutanı olarak İtalyan saldırısına
başarıyla karşı koyan Enver Paşa, 1912'de yarbay oldu. 23 Ocak 1913'te İttihat
ve Terakki tarafından düzenlenen Babıali baskınına katıldı. Sadrazam Kamil
Paşanın istifasını sağladı. Böylece İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidarı ele
geçirmesinden sonra, Edirne'nin kurtarılmasında önemli rol oynadı. Bu
başarısından sonra albaylığa ardından da tuğgeneralliğe yükselen Enver Paşa,
1914'te de Sait Halim Paşa hükümetinde Harbiye Nazırı oldu. Şehzade Süleyman'ın
kızı ile evlendi. Orduda bazı düzenlemeler yapan Enver Paşa, Fransız modeli
yerine Alman stilini uyguladı.
Birinci Dünya Savaşına Almanların yanında katılmamızda etkin rol oynayanlar
arasındaydı. Dünya Savaşının Osmanlı İmparatorluğunun yenilgisi ile
sonuçlanmasından sonra İttihat ve Terakki partili arkadaşlarıyla birlikte, önce
Odessa'ya, oradan da Berlin'e gitti; daha sonra Rusya'ya geçti. Anadolu'daki
Milli Mücadele hareketine katılmak istediyse de kabul edilmedi. 1920 Eylülünde
Bakü'de Doğu Ulusları toplantısına katıldı ve Batum'da Türkiye Şuraları
Partisini kurarak Türkistan'ı kurtarma hareketini başlattı. Ancak Rus kuvvetleri
karşısında başarılı olamadı. 4 Ağustos 1922'de Tacikistan'da, Belcivan
yakınlarında bir çarpışmada öldü ve Çeğen köyüne defnedildi.
Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa isimli eserinde, onun unutulmaz şahadet
anını şöyle anlatır:
"Şimdi 4 Ağustos 1922 tarihindeyiz. Kurban Bayramı’nın birinci günüdür... Enver
Paşa, maiyetinde kalanların, evin önünde toplanmasını ve onların bayramını
kutlayacağını söyler. Toplanılır. Kalan askerlerine dualarını, tebriklerini
bildirecek ve kendilerine bir miktar para verecektir. Asker başlarına ise,
kendilerinin de bildikleri gibi, onlara sunacak bir şeyi olmadığını söyleyecek
ve bu müşterek mücadelelerin hatırası olarak kendilerine, kendi mühür ve
imzasıyla birer belge, hatta rütbeler verecektir. Balcevan Beyi Devletment Bey
de Enver Paşa’ya , altın ve gümüş işlemeli bir çapan, yahut ipekli cübbe ile bir
sarık hediye etmiştir. Hulasa herkes bu hüzünlü Kurban Bayramının havası
içindedir. Çünkü bilinir ki bu günler, artık son beraberlik günleridir. Arkadan
ve çevreden ise düşman ilerler. Doğudaki Pamirler yol vermez karlı dağlardır.
Kesilen kurbanların toprağa akan kanları, hala tazedir.
İşte tam bu tören sırasındadır ki doğuda, vadinin dere-i Hakiyan kısmı ile Çeğan
tepesi istikametinden silah sesleri gelir. Bu bir baskındır ve tören yerindeki
kalabalık, baskıncıların makineli tüfek ateşleri altında eriyebilir. İşte o anda
Enver Paşa, hemen atına atlar. Dört beşi Osmanlı Türklerinden olmak üzere 25
kadar atlı, hemen onu takip ederler. Doğru Çeğan Tepesi’ne yönelinir. Çegan,
Abıderya suyunun kuzey sırtlarına düşer. Altta, Dere-i Hakiyan vadisi uzanır.
Çeğan, Balcevan’a (yahut Belh-i Cevan) 15 kilometre kadar doğudadır. Tepede
mevzilenmiş ve makineli tüfekleri bulunan bir düşman müfrezesine karşı aşağıdan,
vadiden ve ancak atlar üstünde çekilmiş kılıçlarla, azlık bir nevi fedai süvari
grubunun saldırıya geçişinin sonu bellidir. Ama Enver Paşa en öndedir. Atını
yıldırım gibi sürer. Kılıcıyla havayı yararak koşar. Yanındakiler de ondan geri
kalmazlar.
Bir Kumandanın, bir Başkumandanın, bir baskın müfrezesine karşı en önde ve atla,
kılıçla karşı çıkışı, askeri savaş usullerine sığmaz. Ama burada artık askerlik
değil, yolun sonu, son hamle ve beklenen sonu arayış konuşacaktır. Bu son ise,
ölüm ve şahadettir...
Şimdi bütün yollar kapalıdır ve 1908’de Makedonya dağlarında başlayan serüven
artık Himalaya dağlarının kuzey silsilelerini teşkil eden Pamir eteklerinde,
yiğitçe sona erecektir.
Öyle de olur. Ceğan tepesinde ve Kulikov kumandasında ateş saçan mitralyözlerin
üzerine, yalın kılıçlarla hücum eden bu 25 kadar süvarinin akıl almaz saldırısı,
karşı tarafta, hatta şaşkınlık da yaratır. Bu kılıçların altında yaralananlar,
teslim olanlar bile olur. Öndeki mitralyöz susturulmuştur bile, ama ateş
kesilmez ki. Daha arkadaki ikinci mitralyöz, ateşini, huzmesini, en önde
ilerleyenlerin üzerinde yoğunlaştırır. Bunların en önünde de, Enver Paşa vardır.
Böylece, çağdaş Mitralyöz, ortaçağın ünlü silahı olan kılıcı yener. Enver Paşa
vurulur. Atından düşer. Onunla beraber diğerleri de yerlere serilirler. Paşanın
kır atı Derviş, bütün bu tür sahnelerde olduğu gibi, efendisinin baş ucundadır.
Ama mitralyözün şeritleri ateşlerini kusmaya devam ederler. Derviş de önce ön
iki ayağı üzerine çöker. Sonra yana devrilir. O da son nefesini vermiştir.
Çeğan tepesine arkadan kalabalık yardımcılar gelemez. Abıderya panik içindedir.
Ama Doğu Buhara Beylerinin en vasıflısı, en sadık olanı ve en yiğidi olan
Balcevan Beyi Devletment, köye biraz geç yetişmiştir. Paşasının Çeğan’a
saldırdığını öğrenince, hemen atına atlar. Son sahneye yetişir. Ve Devletment
Beyin de cesedi, bu tepede Paşasının biraz berisinde toprağa serilir."
Bu büyük kahraman asker, 42 yaşında, Türklük ideali uğrunda şehit düştüğü
Türkistan topraklarında, diğer şehitlerle birlikte, Abıderya Suyu kenarında ve
vadisindeki Abıderya köyünde, bir pınarın başındaki ceviz ağacının altına
gömülür ve Türkistan, yeniden özgürlüğüne kavuşuncaya dek burada inatla bekler.
İdeallerinin gerçekleştiğini görünce de, ebedi istirahatgâhına çekilmek üzere,
İstanbul’a getirilir. Tören sırasında onu yeniden toprağa vermek üzere mezarına
inen Ayvaz Gökdemir; bu büyük kahramana ait naaşın 70 yıldır hiç bozulmadan
kaldığını görür. Şehitlerle ilgili olarak söylenen bir mucize daha gerçekleşmiş,
Şehid Enver Paşa’nın naaşı da bozulmadan doğduğu yere dönmüştür…
Bu Yazı 9638 kere okunmuştur.
|