ANA SAYFA     HAKKIMIZDA     MÜZE     ŞEHİTLERİMİZ     DOKÜMAN ARŞİVİ     FOTOĞRAF ARŞİVİ     GEZİ     YAZARLARIMIZ     İLETİŞİM  
 
  Müze  
  1. Dünya savaşı  
  İtilaf Dev. Savaş Planları  
  Ordular  
  Savaşa Girmemiz  
  Komutanlar  
  Çanakkale Savaşı  
  Deniz Savaşları  
  Hava Savaşları  
  Kara Savaşları  
  Cephede Koşullar  
  Gaz Kullanıldı mı?  
  Savaşın Sonuçları  
  Savaşın Etkileri  
  Çanakkale ve Yahudiler  
  Şehitlerimiz  
  Gazilerimiz  
  57. Alay Tarihi  
  Asker Mektupları  
  Anzaklar  
  Arşivlerde Çanakkale  
  Çanakkale Gençlik ve Sporcular  
  Asker İmamlar  

Sitede Ara


 

Cephede Koşullar (yeni)

« Geri   

    Askerin Maneviyatı     Askerlerin Sosyal İhtiyaçları
    Bitler     Dinlenme ve Eğlence
    Hastalıklar     Sinekler
    Siperde Yaşam     Su
    Yaralı ve Ölüler     Yiyecek
Hastalıklar
    Hastalıklar

Hastalıklar




Askerlerin zayıf durumlarından yararlanan başka yaygın hastalıklar da vardı ve hepsi de sineklerden. İnsan, sağlıksız koşullardan yayılan bu hastalıklardan birkaçına birden tutulabilirdi. Binbaşı Claude Foster için bu hastalık sarılıktı. “İnsanı berbat bir duruma sokuyor. Karaciğer de iltihaplandığından yürümek korkunç bir olay oluyor ve insan sürekli bir huzursuzluk ve sancı çekiyor” Foster durumunu düşünerek acı içinde yaşıyor:

Sürünebilecek durumda olduğum sürece burada kalmam gerektiği duygusuyla, bir an önce gidip iyileşmek, sağlığıma ve gücüme kavuşmak için en uygun koşulları aramak arasında kararsızım, ama sonunda ikincisi galip geldi… Ama sarılık! Bunca aydır kurşunlardan, güllelerden ve dizanteriden kurtulayım da sarılıktan pes edip yatayım! Bu insanı çileden çıkarıyor işte. (Binbaşı Claude Foster)

Sarılık çok ciddi olarak kabul edilmese de, bu genellikle başka hastalıkların karışımının bir parçasıydı. Bir başkası Limni’deyken Bulunduğu hastalık yoklamasını hatırlamaktadır:

Gözlerimi sinekler ısırmış, saçlarım kesilmişti. Bir iki doktor yanıma geldiler. Biri, “Ailende Çinli var mı?” diye sordu. “Hayır” dedim. “Emin misin?” dedi. Öteki “Ne diyorsun?” diye sordu. “Annesini Çinli kovalamışa benziyor,” dedi. Her neyse beni memlekete göndermek için yazdılar. Hem dizanterim hem sarılığım vardı. (Er Arthur Bonney)

Gelibolu kokteylinin bir başka yaygın unsuru da paratifo veya bağırsak hummasıydı. Bir insan, hastalığı geçirdikten bir yıl sonrasına kadar dışkısında canlı mikrop bulunabildiğinden bunu da hastalığa tutulanlar yaymaktaydı. Mikrobun dışkıdan sinekler aracılığıyla başkalarının yiyeceklerine ve suyuna taşınması işten bile olmadığından Gelibolu’ da toplam 5700 paratifo vakası görülmüştür. Belirtileri arasında baş ağrısı, karın ağrısı, ishal, öksürük, iri lekeler ve terlemeyle birlikte yüksek ateş vardır. Genelde öldürücü değilse de, insanı güçsüz bırakan bir hastalıktır. Hastalık bir kere yayıldıktan sonra önüne geçmek olanaksız olduğundan ve hafif vakalarda doğru teşhis yapılamadığından salgın bir halde yayılmaya devam etmiştir. Aşının kısmen yararı varsa da, onunda kendi riskleri vardı. “Hastalığa karşı aşılanmamıza karar verildi ve doktor gelip iğnesini hepimize batırdı. Ama ne yazık ki, iğne birden kırılınca, “Eh, başka iğnem yok.” Dedi ve geri kalanlara kırık iğneyle aşı yapıldı.

Sıtma da bir sorundu; özellikle Hindistan’da hizmet görmüş ve hastalığı orada kapmış olan Yüzbaşı Nightingale gibiler için. Nöbetler sık sık tekrarlıyordu. “Dün hafif bir sıtma nöbeti geçirdik ama çok miktarda aspirin alarak akşam olmadan terleyip kurtuldum. Bugün her ne kadar biraz güçsüzlük hissediyorsam da, iyiyim” Ama bu iyilik geçiciydi ki, çok geçmeden bir hastane gemisinden şöyle yazıyordu: “Altı gün sıtma nöbeti çektikten sonra iyileşmek için buraya gönderildim. Olduğum yerde hastalığı atlatma şansımın olmadığı anlaşılmıştı.
Bu koşulların bir başka sonucu da düzensiz kalp atışları ya da ‘asker kalbi’ olarak bilinen belirtilerdir. Bu, askerlerin tutulduğu çeşitli kalp bozukluklarının toplamına verilen bir addır ve genelde aşırı yorgunlukta, ruhsal baskılardan, bir hastalık ve zehirlenmenin getirdiği zayıflıktan ve uykusuzluktan kaynaklanır. Tahmin edilebileceği üzere bu hastalık Gelibolu da çok yaygındı.

Askerlerin sıkıntısına büyük ölçüde katkıda bulunan bir rahatsızlıkta diş ağrılarıydı. Bu çok hafif bir rahatsızlık sayılırdı, ancak tedavi gerektiren durumlarda ise çok ilkel tedaviler söz konusuydu. “Dişim ağrıyordu ve her bomba patladığında titreşim topraktan geçip çeneme yerleşiyordu. Sözde dişçi olan biri dişlerimi bir muhabere kerpeteniyle çekti”

Askerler arasındaki bu hastalıkların genel etkisi yeni gelenleri dehşete düşüren ürkütücü bir görüntü oluşturmaktaydı:

Bir süre sonra iskelete dönmüştük ve zaman zaman yürümek bile güç geliyordu. Eğer su taşıma veya yol kazmaya yardım gibi görevlere verilmişsek aletleri kaldırmak veya taşımak bile bizlere fazla geliyordu. Bir keresinde kumsala yeni birlikler gelmişti ve onlara bakınca normal yaşamla Gelibolu’daki birkaç ay sonundaki yaşam arasındaki farkı açıkça görebiliyordu. Bu gençler memleketten gelmişlerdi, onların pembe tenleri bizi şaşırtmıştı, neredeyse başka bir dünyadan geldiklerini düşünecektik. Sanırım onlar da bize bakıp gördükleri iskeletlerin başka bir dünyadan geldiğini düşünmüşlerdir. (Er R. J. Carless)



Bu Yazı 18774 kere okunmuştur.



Sayfalar  12
 

Resmi Büyütmek için tıklayın...

16. Tümen Kocadere Sargı Yeri

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Yaralıları Taşıyan Ambulans

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Cephe Hastanesinde Ameliyat

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Yaralıları Taşıyan Sedyeciler

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Sıhhiye Çadırları

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Yaralı ve Hastaların Gemilere Taşınması

 
 

Sitede yayınlanan her türlü yazı, haber, resim, şiir, müzik ve videonun izinsiz kullanılması, yayınlanması yasaktır.

 

Tasarım & Programlama ÜÇBOYUT