ANA SAYFA     HAKKIMIZDA     MÜZE     ŞEHİTLERİMİZ     DOKÜMAN ARŞİVİ     FOTOĞRAF ARŞİVİ     GEZİ     YAZARLARIMIZ     İLETİŞİM  
 
  Müze  
  1. Dünya savaşı  
  İtilaf Dev. Savaş Planları  
  Ordular  
  Savaşa Girmemiz  
  Komutanlar  
  Çanakkale Savaşı  
  Deniz Savaşları  
  Hava Savaşları  
  Kara Savaşları  
  Cephede Koşullar  
  Gaz Kullanıldı mı?  
  Savaşın Sonuçları  
  Savaşın Etkileri  
  Çanakkale ve Yahudiler  
  Şehitlerimiz  
  Gazilerimiz  
  57. Alay Tarihi  
  Asker Mektupları  
  Anzaklar  
  Arşivlerde Çanakkale  
  Çanakkale Gençlik ve Sporcular  
  Asker İmamlar  

Sitede Ara


 

Çanakkale ve Yahudiler (yeni)

« Geri   

    Zion Katır Bölüğü
 

Zion Katır Bölüğü

   Paylas

Yahudi Katır (Ester) Bölüğü, tıpkı 1. Dünya Savaşı’ndaki “Yahudi Lejyonu”, İspanyol İç Savaşı’ndaki “Botwin Bölüğü” ve 2. Dünya Savaşı’ndaki “Yahudi Alayı” gibi bir “Diaspora” birliğiydi…

Bu birlik, 2000 yıldan bu yana, Yahudi tarihinin "bir savaşa katılan ilk askeri birliği" olma şöhretini kazanacaktı.

Ancak, onların öyküsünü anlatmadan önce, Yahudiler'in I. Dünya Savaşı öncesinde "bir Yahudi devleti kurmak" adına çizdikleri eylem planlarından söz etmek gerekir.

Yahudiler'in bir kısmı, binlerce yıl önce ayrıldıkları Filistin'e dönmek için bir Mesih beklerken, diğer bir kısmı da buna gerek olmadığını, Filistin'e kendilerinin de dönebileceğini düşünüyordu. Bu kişilerden biri de Theodore Herzl adlı Budapeşteli bir Yahudi'ydi. Yahudiler'in ancak bir Yahudi devleti kurarak özgürleşebileceklerini savunan Herzl, bu devleti kurmak için de üç şartın yerine getirilmesi gerektiğine inanıyordu:
1- Bir banka
2- Filistin'de toprak satın almak için oluşturulacak bir Yahudi Ulusal Fonu
3- Yahudileri birbirine bağlayacak bir siyasal örgüt (Dünya Siyonist Örgütü)...

I. Dünya Siyonist Kongresi'ni Basel'de toplayan Herzl, dünya Yahudileri'nin en zenginlerini seferber etti. İkinci girişimi ise Osmanlı devleti ile ilişki kurmak oldu. 1892 ile 1902 yılları arasında 5 kez İstanbul'a gelerek sarayla ilişki kurmaya çalıştı. Amacı, Filistin'deki topraklardan bir kısmını satın almaktı. Ödeyeceği parayla Osmanlı devletinin ekonomisinin düzeleceğini ve o günün parasıyla 30 milyon Sterlin'i bulan dış borçlarının ödeneceğini söyleyen Herzl'in arzu ettiği alanın sınırları da şöyleydi: Kuzeyde Kapadokya dağları, güneyde Süveyş Kanalı'na kadar olan bölge..

17 Haziran 1896'da, Abdülhamid'in yakın dostu ve Avrupa'daki ajanı Polonya asıllı Kont Phillip de Newlinsky ile İstanbul'a gelen Herzl'e Sultan'ın hasta olduğu söylendi ve görüştürülmedi. Daha sonra Newlinsky'nin aktardığı teklif üzerine de Abdülhamid şu yanıtı verir:

" Eğer Mösyö Herzl senin bana olduğun gibi bir arkadaşın ise, ona nasihat et, bu konuda bir adım atmasın. Ben, bir karış bile olsa toprak satamam. Zira bu toprak bana ait değil, milletime aittir. Benim milletim bu imparatorluğu savaşta kanlarını dökerek kazanmışlar, onu kanlarıyla mahsüldar kılmışlardır. Bu toprak bizden sökülüp alınmadan evvel, biz onu tekrar kanlarımızla sularız. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne'de şehit düşmüşlerdir. Onlardan bir tanesi dahi dönmemek üzere muharebe meydanlarında kalmışlardır. Devlet-i Aliyye bana ait değil, Türk milletine aittir. Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım Yahudiler milyonlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı zaman, onlar Filistin'e hiç karşılıksız sahip olabilirler. Fakat, yalnız bizim cesetlerimiz parçalanarak bu ülke taksim edilebilir. Ben canlı bir vücut üzerinde ameliyat yapılmasına razı değilim..."

Theodore Herzl, ısrarından hiç vazgeçmedi; Osmanlı sultanından sonra İtalya kralına gitti, ona da "yıkılmakta olan Osmanlı'nın toprağı Filistin'in Yahudiler'e verilmesi için çalışırsa, İtalyanlar'ın Trablus'u almalarına maddi açıdan yardımcı olabileceklerini" söyledi. Ama aldığı yanıt olumsuz oldu. Bu sıralarda, Rusya'dan önemli sayıda Rus Yahudisi Filistin'e göçüyordu. Sayıları kısa zamanda 80 binleri bulacaktı... Bu çabaları dikkatle izleyen Abdülhamit de bir dizi tedbir aldı.

II. Abdülhamid, sadece Siyonistlerin teklifini reddetmekle kalmamış, büyük güçler nezdinde diplomatik girişimlerde bulunarak Yahudîler'in "Siyonistleşmesi"ni de engellemeye çalışmıştı. Duhûliye Nizamları hazırlatmış, Siyonistler'in yabancı himaye elde etmelerini önlemek için çaba harcamış ve Filistin’den Yahudîler'in arazi satın almalarını yasaklamıştı.

1867 tarihli Osmanlı Arazi Kanunnamesi, Musevîler'in Kutsal Topraklar’da arazi almalarını engellemiyordu. 5 Mart 1883’de çıkarılan yeni kanun, yabancı Siyonistler'in Osmanlı ülkesinde taşınmaz mal satın almalarını yasakladığı halde, Osmanlı vatandaşı olan Yahudiler'e herhangi bir yasak getirmemişti. Yahudiler bu açıktan yararlandı ve yerli Yahudiler'e Siyonist örgütlerce para verilerek, bölgede önemli bir miktar toprak parçasının Siyonistlerce satın alınmasını sağladılar. Bu şekilde Hayfa ve Akkâ’da Yahudiler'in iskânı sürekli hâle getirildi.

Bu satışlara göz yumanlar da ne yazık ki, yöredeki Osmanlı idarecileri ve memurlarıydı. Çünkü, başkentten uzak ve yönetimin unuttuğu bu imparatorluk beldesinde bütün kapıları açan bir anahtar vardı: Rüşvet... Yahudiler, bu anahtarı kısa zamanda keşfetmekte gecikmediler; her türlü engele rağmen arazi almayı sürdürdüler. Ancak, hepsi de başarılı olamıyordu; bölgenin daha eski Yahudileri, sahip oldukları şeyleri kaybedecekleri korkusuyla yeni komşularını Osmanlı vatandaşı olmaya zorlarken, bir taraftan da Osmanlı ordusuna katılıyorlardı.

Osmanlı hükümeti, Yahudiler'in Filistin'de oradan oraya göçmesine, seyahat etmesine, Arap çapulculara karşı kendilerini savunacak güvenlik birimleri oluşturmalarına izin vermiyordu. Bunun üzerine, bazıları, gizliden gizliye silah edinmeye ve İngilizler lehine casusluk yapmaya başladı. (Hatta, Osmanlı ordusunda yıllarca çalışıp rütbe aldıktan sonra İngiliz ordusuna kaçan birçok Yahudi oldu...)

Aaron Aaronson adlı bir Yahudi'nin yönetiminde kurulan NILI adlı istihbarat örgütü hiç durmadan İngilizler'e bilgi uçuruyordu. Fakat, Osmanlı yöneticilerinin bu duruma karşı takındığı tavır da sert oldu; bir çok Yahudi yakalandı, öldürüldü veya Mısır'a göçe zorlandı. Çünkü, artık Osmanlı, bütün Yahudiler'e "casus" muamelesi yapmaya başlamıştı. Telaviv Yahudiler'den arındırıldı. İngilizler de bu Yahudiler için Mısır'da çadır kamplar oluşturdular... Özellikle ABD bandıralı USS. Tennessee gibi içinde orkestra bulunan gemiler, bu Yahudileri İskenderiye'ye taşıyordu.

1914 yılının Aralık ayında, İskenderiye'de dörtte üçü Rus Yahudisi olan yaklaşık 11.000 göçmen toplanmıştı. Bunlardan Mısır Yahudi Topluluğu ve İngiliz askeri yetkilileri tarafından korunup kollanan 1200 tanesi, Mısır İçişleri Bakanlığı Mülteciler Masası Şefi Mr. Hornblower tarafından Gabbari ve Mafruza kamplarına yerleştirilmişti. Bu mülteciler, kendilerine verilen bir kimlik kartı sayesinde, günde üç öğün yemek yiyebiliyorlar ve kamp içinde çalışabiliyorlardı. Ancak, her yeni gelen mülteci grubu, Filistin'de kalanların "Türkler'den kötü muamele gördüklerine dair" haberler taşımakta ve bu haberler de kampta bekleşenleri öfkelendirmekteydi...

Bu Yazı 59112 kere okunmuştur.


Sayfalar 1 2 3 4
 

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Theodore Herzl (2 Mayıs 1860 – 3 Temmuz 1904) Siyonizmin Fikir Babası

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Zeev Jabotinsky İsrail Devleti'nin kurulmasında önemli bir rol oynayan militan-Siyonist Revizyonist hareketin kurucusu

Resmi Büyütmek için tıklayın...

ZeevJabotinsky' nin Üniformalı Resmi

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Joseph Trumpeldor Rus Yahudisi

Resmi Büyütmek için tıklayın...

Yahudi Birliğinin Şapka Arması

 
 

Sitede yayınlanan her türlü yazı, haber, resim, şiir, müzik ve videonun izinsiz kullanılması, yayınlanması yasaktır.

 

Tasarım & Programlama ÜÇBOYUT