18.YY ve 19YY. RUSYA'NIN SİYASİ HEDEFLERİ 19. Yüzyıl'dan İtibaren Rusya'nın Boğazlar ve Osmanlı Toprakları Üzerindeki Düşünceleri 15.yy sonunda kurulan Rus Çarlığı başlangıçta tamamen bir kara devleti idi ve denizlerle bağlantısı yoktu.
1699 Karlofça Andlaşması ile Azak kalesini alan Rusya ilk defa olarak Karadeniz kıyılarına ayak bastı. İsveç ile yaptığı savaş sonunda 1721 de imzalanan Nysled barışı ile de Rusya Baltık kıyılarına çıktı. Bundan sonra Rusya bütün 18.yy boyunca hem Kafkaslar hem de Balkanlar doğrultusunda olmak üzere Karadeniz'deki kıyılarını genişletmiş ve Balkanlarda Osmanlı-Rus sınırı 1792 Yaş Antlaşması ile Tuna'nın kollarından Prut nehri olmuştu. Böylece bütün Kuzey Karadeniz kıyılarını ele geçiren Rusya'nın 19. yy içindeki çabaları İstanbul ve Çanakkale boğazlarının ele geçirilmesine hiç değilse bu boğazların kendisine devamlı olarak açık olması amacına yönelmiştir.
Rusya boğazları ele geçirerek bir nevi deyim yerindeyse dünya siyasetine hakim olmak istiyordu. Çanakkale ve İstanbul boğazı bir çok Avrupa devleti için adeta bir kapı kilidi niteliğini taşıyordu. Bu sebeple devletler yani İngiltere, Fransa ve Almanya gibi o dönemde adından dünya siyasetinde sıkça bahsettiren güçler boğazların egemenliğini kendilerine geçmesi için adeta yarışıyorlardı. Boğazların güçlü bir devletin eline geçmesi bütün Güney Rusya'nın ekonomik hayatının o devletin egemenliği altına girmesi demektir. Rusya için bu yönüyle de önemli bir konum arz eden boğazların başka bir devletin eline geçmesi hayal bile edilemezdi. Boğazların elde tutulması için çok büyük bir devlet olma niteliği göstermese de ele geçirdikten sonra eğer fırsatları değerlendirebilirse dünya hakimi olabilirdi. Müsait olan coğrafi şartlarla birlikte Karadeniz ile Akdeniz'e egemen olmakla kalmaz Anadolu'nun ve Balkanların kilit noktası olurdu. Rusya durumun ehemmiyetinin daha 16.ve 17.yy dan itibaren kavramıştı. Olayların bu şekilde cereyan etmesi onu Boğazları ele geçirmek için harekete geçirdi.
İngiliz, Fransız, Alman vb Batılı girişimciler 1877-78 yıllarında yapılan Rus-Türk savaşında Türk ekonomisinin yarattığı talep baskısından ellerinden büyük kazançlarla çıkmışlardır. Böylece 70'li yıllarda Doğu sorununun yeni tırmanma koşullarında Kırım savaşından sonra başlayan Osmanlı İmparatorluğu'nun Batılı devletlerin yarı kolonisi haline dönüştürülmesi süreci hızla etkinleştirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun bu şekilde güç kaybetmeye devam etmesi Batılı devletlerin zihnindeki ihtişamlı Osmanlıyı silmiş hasta adam olarak nitelemeye mahkum etmiştir. Kimi (İngiltere) bu hasta adamı iyi etmek kendi siyasi politikasını ayakta tutabilmek için uğraşmış, kimi (Rusya) de parçala böl öldür siyasetini uygulamak için çaba göstermiştir. Rusya bu nedenle eline geçen ilk fırsatı değerlendirme yoluna gitmeyi tercih etmiştir. Biraz daha gerilere gidecek olursak Osmanlının Rus siyasetine nasıl alet olduğuna tanıklık etmiş oluruz. Tarih 1809 ve 1839 yılları arasında Osmanlı devletinin makus talihine ağlıyordu. Bu tarihte Osmanlıyı bir hayli meşgul eden Mehmet Ali Paşa isyanı çıkmıştı. II. Mahmut müşkil durumdaydı. Fransa ve İngiltere'nin Mehmet Ali tarafını destekler şekilde hareket etmesi sebebiyle Rusya'nın ise beslediği emelleri biliyordu; 8 Temmuz 1833'de Türkiye ile Rusya arasında imzalanan Hünkar İskelesi Antlaşması diğer devletleri hayrete düşürdü. 1-Huzur ve güvenlikleri ile ilgili bütün problemler hakkında birbirlerine yardımda bulunacaklardır. 2-1829 Edirne Antlaşması ile bu antlaşmada geçen diğer antlaşmalar ve Edirne antlaşmasından sonra imzalananlar teyit edilmişti. 3-Olaylar Osmanlı İmparatorluğu için Rusya'dan yardım isteyecek bir durum yaratırsa Rusya'nın karadan ve denizden Osmanlı İmparatorluğu'na iki taraf arasında kararlaştırılan bir kuvvetle yardım edecektir. 4-Yardım isteyen taraf yardıma gelen kuvvetlerin masraflarını ödeyecektir. 5-Antlaşma süresi sekiz yıldır. 6-Bu savunma antlaşması iki ay içinde tasdik edilecek.
Rusya ile Batı arasında savaş olursa Osmanlı devleti Çanakkale Boğazını Rusya ile harp halinde bulunan devletlerin donanmasına kapayacak buna karşılık Rusya'nın dostu olduğu Rus gemileri Boğazlardan her iki istikamete gidip gelebileceklerdi. İngiltere ve Fransa'nın bu antlaşmaya olumlu yaklaşacağı beklenemezdi. Fransa'nın XVI. asırdan, İngiltere'nin ise Hindistan'a tam olarak yerleşmesinden itibaren Akdeniz'de hayati menfaatleri vardı. Bu menfaatlerin tehlikeye düştüğünü gördükleri anda harekete geçmeleri tabii bir netice idi.